31 Ağustos 2012 Cuma

Dinmesin,bitmesin

Gözlerini görüyorum. O simsiyah camdan boncuk tanelerini. Paramparça olmaktan korkan,o titrek gözlerini görüyorum..
Ve tekrar korkmadan tutuyorum elini,sımsıcak elini. Hiç bırakmayacakmış gibi..
Güçlüyüm diyorum kendime.
İnanırmışım gibi.
İnanmışsın gibi.

Terket beni sevgilim. Bırak git beni..
Ben yapamıyorum.
Seni sevdikçe sevesim geliyor.
Ve seni sevdikçe seviyorum.

Hadi yap!
Hayır hayır!
Ben tutunca elimi sen daha sıkı tutma nolur..
Yalvarırırm..

Sadece,gül..
Sadece mutlu ol..

10 Nisan 2012 Salı

Benim minik dostum

Hepimizin içinde kırılgan ruhlar yaşıyor. Küçük kırılgan ruhlar..
Ne zaman gitmeye kalkışsak paçamızdan tutup ağlayan kırılgan ruhlar.
Ne zaman terk etmeye çalışsak sevdiğimizi yalvarıp yakaran küçük kırılgan ruhlar.
Hiç bir zaman içimizden atamayacağımız yoldaşlar. Ama hiç bir zamansa varlıklarına alışamayacağız.
Yazık ki,onlar gerçekleri en çarpıcı şekilde yaşarlarken, biz onları görmezden gelip sadece yolumuza bakmanın pençesine düşmüşüz.
Ne varsa şu yollarda.. Ne bulacaksak.
Gitmek,çok zor. Kalmak daha zor.
Terk edeceğin sadece bir oda mı zannediyorsun? Bütün ümidini,şuan ki yaşını,cümlelerini kaybedeceksin.. Kendini terk edeceksin,onu terk edeceksin.
Bırakmak istemiyor ki ama bu küçük kırılgan ruh..
O ,şu an tam karşında uyuyorken nasıl bırakabilirsin anahtarı masaya?
Nasıl toplayabilirsin birlikte yarattığınız her şeyi?
Titremeden ellerin bağlayabilir misin ayakkabılarını?
Arkana bakmadan gidebilir misin ki?
Sanmıyorum.
Hiç sanmıyorum.
Hani o içindeki kırılgan ruh var ya..
Hala ağlıyor,
"Git yat onun göğsüne,gözyaşlarımın yeri orası" diyor..

1 Nisan 2012 Pazar

Sayfa 1

Zor bir dönem. Ne yöne doğru gittiğimi bilmeden yürüyorum. Ayakkabım ya tozlu ya yağmurlu. Cebimdeki peçete bitmiş. Zaten ne ayakkabılarımı siliyorum artık ne de gözyaşlarımı. 
Bugün aslında farkettiğim şudur ki ; insan yalnızlığıyla barışık olmalıymış. 
Geçmişimde pek yalnız kalmayan biriydim. Yalnızlığı severdim ama her gün çevrem fazlaca kalabalıktı. Şimdi tek tek herkes gidince herkesi gönderince umutsuz bir şekilde odamda tek başıma otururken buldum kendimi. 
Aslında yeni yaşantımdan mutluyum.
Eskisi gibi eskitmiyorum bir şeyleri. Farkındayım aslında çok zorlanıyorum.
Alışkanlıklardan vazgeçmek zormuş gerçekten.
Ama tonla alışkanlığımdan düşünmeden vazgeçerken, öyle bir alışkanlık edindim ki kendime..
Adını Sevgili koydum. Aslında elimden tutan,inatla bana inanan, hoş olmayan yaşantımdan bir anda çekip alan insan.
Daha henüz yolun başındayım.Ama olur da şimdi giderse ne yaparım diye düşünüyorum. 
İlk kez korkuyorum,ilk kez çözüm bulamıyorum bir şeylere.
Yalan da atamıyorum artık kendime.
Yalan atmıycam diye söz verdim.
Bir çok söz,bir çok yenilik,hoş sözler,tokatlar,sevişmeler..
Hepsi iç içe geçince,
kalbimdeki acı sanırım bu olsa gerek.
Umutsuzluk.


29 Mart 2012 Perşembe

Hayali Sevgili

Hiç görmediğin birine aşık olmanın verdiği bir heyecan vardır. Herkes için geçerli bu.
Birini hayal eder,onu giydirir,sonra konuşturur sonra ona aşık olur.
Ve beklemeye başlar.
Önüne gelen herkes de onu arar,e bulamaz,üzülür ağlar falan falan.
Ne gereği var? Dünya da onca insan varken durupta hayalinde yarattığın birisini beklemeyi neden seçersin ki?
Aptalmıyız?
Kesinlikle.
İnkar etmiyorum,yaptım.Ama en azından durumun erken farkına varıp çabucaaak toparladım.
Ha toparladım ne değişti.O dünyadaki milyarlarca insan arasından etli kemikli bir sevgili yaptım da kendime ne değişti?
Yine ağladım.Ha yine bağırdım ha yine gözlerim şiş mal gibi etrafa baktım.

Aslında gereken tek şey sanırım,hayatınızı yalnız geçirceğinize inanmak. Böylece ne umarsınız ne bulamadığınız da ağlarsınız. Hatta bulduğunuz da mutlu da olursunuz.

Herkes birinin psikoloğudur ya hani,benimkini sanırım Allah acımış da yaratmamış.Abav.

28 Mart 2012 Çarşamba

Welcome To The Hell

Son post.. 14 eylül 2010 salı.

Üzerine 1 yıl 3 ay geçmiş.Neler yaşanmış neler bitmiş hatırlamam çok güç.Düşünüyorum da  o şiiri neden yazmışım,kime yazmışım? Kime aşıkmışım ki o zamanlar ben?

Kaç gündür düşünüyorum. Bloguma tekrar dönmek ve dönmemek arasında. Ne yazarsam yazayım sorgusuz sualsiz beni kabullenicek bir köşeyi elimin tersiyle itiyormuşum meğerse.

Yazmalıyım,zorunluluk bu.Zorunluluk kendime.
Mesela neden bir erkeği tokaktladığımı yazabilirim,ağladığım geceleri yazabilirim,neden saçımı turuncu yapıp 10 dk içerisinde siyaha tekrar boyadığımı yazabilirim.

Yazmak insanı rahatlatır. Bir filmde duymuştum. "Eğer onu unutmak istiyorsan,kitap yaz"
Ben kişisel olarak değil ama içinden dersler çıkarttığım geçmişimi bi nebze yazıp tozlu rafa kaldırmak istiyorum.
Geçmişim hiç bi zaman bu denli önüme engel olarak çıkacağını düşünmezdim.Oldu.

Deli gibi aşık olduğum insan her dakika bunu yüzüme çarpıtmakla meşgul.Ve ben hayvan gibi "ya ama ama" larla yaşıyorum. Beni suçlarken bile nasıl sevdiğini görebiliyorum.Sanırım bu yüzden tek bir can yakmıyor o sözleri.

Başlarım elbette anlatmaya onu da. Anlatışım kendime olur sadece.Olsun tozlu raflar yerine,tozlu ekran arkasında dursun.Bu da yeter bana..

14 Eylül 2010 Salı

Günaydın Selamı

Bu sabah uyandığında rüzgarda bul beni,
Hafifçe dalgalansın saçların,
Gülümse birden,
Yüreğin biraz duygulansın,
Esen rüzgarın sesiyle sersemle,
Ama duy onu derinden,
Belki bir şarkı yollarım nefesimle
Koca bir gün için yine gül hafiften.
Dilerim ki sev beni,
Sev beni en derinden.
Bir parçan olayım,
Belki ellerinden,belki gözlernden
Ama bil sen,
İyi günde kötü günde yanında olucak olan ben.
Şimdi uyu çocuk,
Rüyalar çal sükunetten,
Ve mutlaka gül benim için
Sen koş yarınlara
Yarın için uyu çocuk,
Emin ol dileklerim sana taa kalbimden..

3 Eylül 2010 Cuma

Hıçkırıklarım olur yüreğime bir deniz,
İnanması güç ama çok sessiz,
Belki saklar ufak ellerim şaşkınlığımı
Bildiğiniz bütün o akşamları.
Gözlerimde aradığınız yalancı bakışlarımdan farklı
Bir giz var hepinizden ayrı
Yollarda yüreği dayanmasından belli
Arar durur o saf sevgiyi..